Sepetim (0) Toplam: 0,00TL
Muhtasar İbn-i Kesîr / Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua) Dr. Muh Muhtasar İbn-i Kesîr / Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua) Dr. Muh Muhtasar İbn-i Kesîr / Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua) Dr. Muh Muhtasar İbn-i Kesîr / Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua) Dr. Muh

ed-Dürrü'n-Nesîr fi'htisâri Tefsîri'l-Hâfız İbn KesîrMuhtasar İbn-i Kesîr / Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua)Tahric Alıntı: Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî

İndirimli Fiyat : 840,00TL
Havale/EFT ile : 798,00TL
9789756415450-
362131
Muhtasar İbn-i Kesîr   /   Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua)
Muhtasar İbn-i Kesîr / Âyet Âyet Meâl-Tefsir (Hafız Boy/Şamua) ed-Dürrü'n-Nesîr fi'htisâri Tefsîri'l-Hâfız İbn Kesîr Tahric Alıntı: Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî
840.00

İslam dininin yüce kitabı Kur’ân, tilâvetiyle benzersizdir. Tilâvetindeki halâveti doyumsuzdur. Nazmıyla eşsizdir. Beşeri takat ile nazmına yaklaşmak şöyle dursun, bir sûresinin benzerini ortaya koymaya çalışmak maskaralık ve rüsvaylık sebebidir. Mezâmîr-i Dâvûd’dan beri duyulmamış tattaki sesi ve aciz bırakan belâgati şiir ustaları olan Câhiliye devri Araplarının başlarını döndürüp onları sersemletmişti. Ona karşı koyacak takati kendilerinde bulamamışlardı. Böylelikle aslında onun beşer kelamı olamayacağını anlamaları hiç uzun sürmedi. Zira o, insanın kalbinden bir lahzada ruhunun derinliklerine nüfuz edebilen son ilâhî mesajdı. O, Allah’ın kopmaz ipi, sarsılmaz hükmü, hikmetli zikri, sırât-ı mustakîm’idir. Onu okuyanlar okumaktan usanmaz, âlimler ona doymaz, hayrete düşüren hazineleri bitip tükenmez. Onunla konuşan doğru konuşur, onunla hükmeden âdil olur, Ona dil uzatan bedbaht olur, ondan gafil olan hüsranda kalır.

Allah’ın kelâmının bir benzerini ortaya koymak ne Arapça’da ne de başka bir dilde mümkün olmadığına göre onun mesajını insanlığa ulaştırmak için tercüme edilmesinin zarureti karşısında hangi yol benimsenmeliydi? Zira Kur’ân’ın i’câzını benzersiz nazmını, yüce belâgatini aynen aktarmaya çalışmak imkansız derecesinde güçtü. Zaman içerisinde Arap olmayan milletlerin İslamı kabul edişiyle birlikte, tabiatıyla Kur’ân’ın başka dillerde de anlaşılması ihtiyacı hemen hasıl oldu. Anadili Arapça olmayan çeşitli milletlere mensup müslümanların hepsinin farklı tecrübeleri olmakla birlikte, erken dönemlerden itibaren çeşitli dillere tercümelerin yapıldığını gösteren rivâyetler mevcuttur. Ülkemizde yaşanan tecrübeleri göz önüne aldığımızda, Kur’ân’ı başka bir dile çevirmenin kavramsal olarak bile neden öyle kolay bir süreç olmadığı pekâlâ anlaşılıyor.

Türkiyemiz’de Kur’ân tercümesi yerine meâl kelimesinin kabul görerek yerleşmiş olması, tam da söz ettiğimiz bu güçlüğe işaret eden bir gerçekliktir. Lafzen ya da harfen tercüme yerine mânen ya da mefhumen tercümeyi ifade eden meâl kelimesi kökeni bakımından lafzın sonuç itibarıyla varacağı, müncer olacağı yer anlamındadır. Kur’ân’ın i’câzı göz önüne alındığında onun tercümesinin yapılamayacağından hareketle Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan tartışmalar sonrası, henüz yirmili yılların ortalarında meâl kavramı bu sâikle benimsenmiştir. Kur’ân’ın mânâlarının ve mefhumunun tercümesi anlamındaki bu kavram bahsettiğimiz kaygıları bertaraf etmiş gözükmekteydi. Ancak meâller bu sefer de içine fazlaca yorum katılabileceği gibi kaygılar sebebiyle sonraları ister istemez yine lafız karşılığı tercüme üslûbuna kaymıştır. Bu kaygıları kısmen anlamak da mümkündür. Anadili Arapça olmayan toplumlarda tefsir çalışmalarını veya tercümelerini meâl çalışmalarından ayrı tutmak anlamlı olmayacağı için tefsiri meâl ile aynı kapsamda birlikte değerlendirmek bir zaruret olarak ortaya çıkar. Son yıllarda benzer bazı çalışmalara “meâl-tefsir” adı verilmesi de bir bakıma bu zarureti ifade ediyor.

Rivayet ilminin geliştiği erken dönemlerden itibaren tefsir ilmi de rivâyet tefsirinin ilk önemli örnekleriyle karşımıza çıkar. Bunların teşekkülünde şüphesiz, Kur’ân’a dair sahâbe ve tâbîin tefsirlerini aktaran rivâyetlerden oluşan külliyat en önemli âmil olmuştur. Tefsir ilmi açısından, kimi zaman Hz. Peygamber’e kadar dayanan bu rivâyetler, ehlince malum olduğu üzere hiçbir pahaya değişilmez. Buna binâen İbn Kesîr’in (ö. 774/1373) Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm’i, VIII. yüzyılda kaleme alınmış olmakla birlikte, rivâyet tefsiri hüviyeti taşıması ve yöntemiyle kendinden önceki diğer tefsirlerden de istifadeyi mümkün kılması sebebiyle, büyük kıymeti hâiz kaynak eserler arasına girmiştir. Rivâyetler ışığında, meâlden biraz daha geniş bir tefsir mahiyetindeki elinizdeki bu çeviri eser, İbn Kesîr Tefsirinin bir hülâsası değil, ihtisarıdır. Muhtasarlar sağlıklı bir yöntem izlenerek yapıldığında oldukça faydalı olan eserlerdir. Muhtasar’ın yöntemine ilişkin, eseri hazırlayan Dr. Muhammed b. Musa Âl-i Nasr’ın mukaddimesine göz atılması yararlı olacaktır. Sûrelerin başında bulunan, sûrenin nerede indiği, ayet sayısı ve ismi hakkında bilgi veren kısa açıklamalar muhtasarın aslında yer almayıp tarafımızdan ilave edilmiştir.

Şimdi siz okuyucuları kitapla başbaşa bırakmazdan evvel, teknik bir detayı da aktarmak isteriz. Çeviride ansiklopedik bir mizanpajla çift sütun olarak, Arapça her bir ayetin klişesi peşi sıra meâl ve kısa tefsirine yer verdik. Arapça âyet metnini Türkçe ile birlikte veren bu grafik tasarımının, okuyucunun konsantrasyonuna olumlu etki edeceğini düşündük. Böylece âyetlerde lafız ve manaya nüfuz edebilmek belki daha ziyade mümkün olacaktır. Bu düşüncemizi ifade etmek üzere, Muhtasar İbn-i Kesîr üst başlıklı çevirimizi, Âyet Âyet Meâl-Tefsir alt başlığıyla sunmayı uygun bulduk.

  • Açıklama
    • İslam dininin yüce kitabı Kur’ân, tilâvetiyle benzersizdir. Tilâvetindeki halâveti doyumsuzdur. Nazmıyla eşsizdir. Beşeri takat ile nazmına yaklaşmak şöyle dursun, bir sûresinin benzerini ortaya koymaya çalışmak maskaralık ve rüsvaylık sebebidir. Mezâmîr-i Dâvûd’dan beri duyulmamış tattaki sesi ve aciz bırakan belâgati şiir ustaları olan Câhiliye devri Araplarının başlarını döndürüp onları sersemletmişti. Ona karşı koyacak takati kendilerinde bulamamışlardı. Böylelikle aslında onun beşer kelamı olamayacağını anlamaları hiç uzun sürmedi. Zira o, insanın kalbinden bir lahzada ruhunun derinliklerine nüfuz edebilen son ilâhî mesajdı. O, Allah’ın kopmaz ipi, sarsılmaz hükmü, hikmetli zikri, sırât-ı mustakîm’idir. Onu okuyanlar okumaktan usanmaz, âlimler ona doymaz, hayrete düşüren hazineleri bitip tükenmez. Onunla konuşan doğru konuşur, onunla hükmeden âdil olur, Ona dil uzatan bedbaht olur, ondan gafil olan hüsranda kalır.

      Allah’ın kelâmının bir benzerini ortaya koymak ne Arapça’da ne de başka bir dilde mümkün olmadığına göre onun mesajını insanlığa ulaştırmak için tercüme edilmesinin zarureti karşısında hangi yol benimsenmeliydi? Zira Kur’ân’ın i’câzını benzersiz nazmını, yüce belâgatini aynen aktarmaya çalışmak imkansız derecesinde güçtü. Zaman içerisinde Arap olmayan milletlerin İslamı kabul edişiyle birlikte, tabiatıyla Kur’ân’ın başka dillerde de anlaşılması ihtiyacı hemen hasıl oldu. Anadili Arapça olmayan çeşitli milletlere mensup müslümanların hepsinin farklı tecrübeleri olmakla birlikte, erken dönemlerden itibaren çeşitli dillere tercümelerin yapıldığını gösteren rivâyetler mevcuttur. Ülkemizde yaşanan tecrübeleri göz önüne aldığımızda, Kur’ân’ı başka bir dile çevirmenin kavramsal olarak bile neden öyle kolay bir süreç olmadığı pekâlâ anlaşılıyor.

      Türkiyemiz’de Kur’ân tercümesi yerine meâl kelimesinin kabul görerek yerleşmiş olması, tam da söz ettiğimiz bu güçlüğe işaret eden bir gerçekliktir. Lafzen ya da harfen tercüme yerine mânen ya da mefhumen tercümeyi ifade eden meâl kelimesi kökeni bakımından lafzın sonuç itibarıyla varacağı, müncer olacağı yer anlamındadır. Kur’ân’ın i’câzı göz önüne alındığında onun tercümesinin yapılamayacağından hareketle Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan tartışmalar sonrası, henüz yirmili yılların ortalarında meâl kavramı bu sâikle benimsenmiştir. Kur’ân’ın mânâlarının ve mefhumunun tercümesi anlamındaki bu kavram bahsettiğimiz kaygıları bertaraf etmiş gözükmekteydi. Ancak meâller bu sefer de içine fazlaca yorum katılabileceği gibi kaygılar sebebiyle sonraları ister istemez yine lafız karşılığı tercüme üslûbuna kaymıştır. Bu kaygıları kısmen anlamak da mümkündür. Anadili Arapça olmayan toplumlarda tefsir çalışmalarını veya tercümelerini meâl çalışmalarından ayrı tutmak anlamlı olmayacağı için tefsiri meâl ile aynı kapsamda birlikte değerlendirmek bir zaruret olarak ortaya çıkar. Son yıllarda benzer bazı çalışmalara “meâl-tefsir” adı verilmesi de bir bakıma bu zarureti ifade ediyor.

      Rivayet ilminin geliştiği erken dönemlerden itibaren tefsir ilmi de rivâyet tefsirinin ilk önemli örnekleriyle karşımıza çıkar. Bunların teşekkülünde şüphesiz, Kur’ân’a dair sahâbe ve tâbîin tefsirlerini aktaran rivâyetlerden oluşan külliyat en önemli âmil olmuştur. Tefsir ilmi açısından, kimi zaman Hz. Peygamber’e kadar dayanan bu rivâyetler, ehlince malum olduğu üzere hiçbir pahaya değişilmez. Buna binâen İbn Kesîr’in (ö. 774/1373) Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm’i, VIII. yüzyılda kaleme alınmış olmakla birlikte, rivâyet tefsiri hüviyeti taşıması ve yöntemiyle kendinden önceki diğer tefsirlerden de istifadeyi mümkün kılması sebebiyle, büyük kıymeti hâiz kaynak eserler arasına girmiştir. Rivâyetler ışığında, meâlden biraz daha geniş bir tefsir mahiyetindeki elinizdeki bu çeviri eser, İbn Kesîr Tefsirinin bir hülâsası değil, ihtisarıdır. Muhtasarlar sağlıklı bir yöntem izlenerek yapıldığında oldukça faydalı olan eserlerdir. Muhtasar’ın yöntemine ilişkin, eseri hazırlayan Dr. Muhammed b. Musa Âl-i Nasr’ın mukaddimesine göz atılması yararlı olacaktır. Sûrelerin başında bulunan, sûrenin nerede indiği, ayet sayısı ve ismi hakkında bilgi veren kısa açıklamalar muhtasarın aslında yer almayıp tarafımızdan ilave edilmiştir.

      Şimdi siz okuyucuları kitapla başbaşa bırakmazdan evvel, teknik bir detayı da aktarmak isteriz. Çeviride ansiklopedik bir mizanpajla çift sütun olarak, Arapça her bir ayetin klişesi peşi sıra meâl ve kısa tefsirine yer verdik. Arapça âyet metnini Türkçe ile birlikte veren bu grafik tasarımının, okuyucunun konsantrasyonuna olumlu etki edeceğini düşündük. Böylece âyetlerde lafız ve manaya nüfuz edebilmek belki daha ziyade mümkün olacaktır. Bu düşüncemizi ifade etmek üzere, Muhtasar İbn-i Kesîr üst başlıklı çevirimizi, Âyet Âyet Meâl-Tefsir alt başlığıyla sunmayı uygun bulduk.

      Stok Kodu
      :
      9789756415450-
      Boyut
      :
      14x22
      Sayfa Sayısı
      :
      1232
      Basım Yeri
      :
      İstanbul
      Baskı
      :
      1
      Basım Tarihi
      :
      Nisan 2020
      Çeviren
      :
      M. Beşir Eryarsoy
      Kapak Türü
      :
      Lüks Deri Ciltli
      Kağıt Türü
      :
      Şamua Kağıt
      Dili
      :
      Türkçe
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat